tükenmişlik sendromu

Hepimiz mutlaka bir yakınımızın şunları söylediğine tanık olmuşuzdur:
"Bütün ailenin yükü omuzlarımda, iş yerine git bir sürü iş beni bekliyor, eve gel evde yapılacak işler, çocukların bakımı, evin temizliği, yemek yapmak, eşimle ilgilenmek, misafirliğe gelen komşularla ilgilenmek, tüm bunlar yetmiyormuş gibi anne ve babamla ilgilenmek hangi birine yetişeyim, tükendim artık gücüm kalmadı, kimse beni anlamıyor kimse benim halimi sormuyor, herkes kendini düşünüyorGünlük yaşam içerisinde karşılaştığımız bu cümleler tükenmişlik yaşamanın ifadeleridir. Bu cümleleri ifade eden kişinin birçok sorumlulukla karşı karşıya kaldığını görürüz. Karşı karşıya kaldığı sorumluluklar artık enerjisini tüketmeye başlamıştır. Bu durum psikoloji ve psikiyatri alanında tükenmişlik sendromu olarak adlandırılmaktadır.
Tükenmişlik sendromu; uzun süredir devam eden yüksek düzeydeki strese karşı verilen fiziksel, zihinsel ve duygusal tükenmişlik tepkisi olarak tanımlanmaktadır. Tanımdan da anlaşılacağı üzere kişi bütün yönlerden kuşatılmış durumundadır, gittikçe yaşama dair yapması gereken sorumlulukları yapamaz, verilmesi gereken tepkileri veremez hale gelmiş, işlevselliği yok olmaya başlamıştır. Fiziksel, zihinsel ve ruhsal açıdan tehlike çanları çalmaya başlamış, tükenmişlik her açıdan kişiyi kuşatmaya başlamıştır. Bu çok yönlü kuşatmanın fiziksel, zihinsel ve duygusal belirtilerine daha ayrıntılı bir biçimde bakarsak.
"Tükenmişlik sendromu en çok kadınları etkiliyor"
Genci de yaşlısı da kendini yorgun hissediyor, işe gitmek istemiyor. Sınava hazırlanan çocuklar bile bu sendromun pençesinde. Psikolog Leyla Navaro, gün geçtikçe yayılan tükenmişlik sendromunu anlattı.
Nasılsın? diye sorun çevrenizdekilere. Alacağınız "İyiyim" cevabını tamamlayan cümleler büyük olasılıkla "Ama kendimi çok yorgun hissediyorum. Bir türlü yataktan kalkamıyorum. Canım da hiçbir şey yapmak istemiyor" olacaktır. Efendim? "Kimseye sormaya gerek yok, ben de öyle hissediyorum" mu diyorsunuz? Üstelik bir türlü dinlenememekten mi yakınıyorsunuz? O zaman siz de son 10 yılda daha da artan tükenmişlik sendromuna yakalandınız demek ki... Uzman danışman psikolog Leyla Navaro, işte zamanı harcamanın yükselen değer olduğu günümüzde bu sendromun giderek daha çok görüldüğünü söylüyor.
- Son dönemlerde insanlar çok yorgun olduklarından, işe gitmek istemediklerinden bahsediyor. Bunlar neden başımıza geliyor, niye böyle hissediyoruz?
- Özellikle büyük şehirlerde yaşama bakış açımız ve yaşam tarzımız farklılaştı. İşte vakit geçirmek yükselen değer oldu, işle özdeşleşme yaşanıyor. Bu çok olumlu bir imge haline geldi. Neredeyse işle evlilik gibi... Çok hızlı tüketen ve hızlı tükenen bir değer anlayışındayız. Dolayısıyla erime, tükenme oluyor. İnsanın hem fiziksel hem zihinsel enerjisi tükeniyor.
 - Son dönemlerde daha mı sık görülüyor?
- Bu çağımızın kronik rahatsızlığı. Batı'dan gelmiş bir tarz, özellikle Amerika'dan Ne kadar uzun saatler çalışırsan, o kadar daha iyi görülüyorsun kapitalist rejimde. Bunu yükselen değer gibi gösterdikçe herkes çok koşturuyor. Maaşlar çok yüksek diye çok koşturman. Yüksek maaşı alınca zaten yorgunluktan tadını çıkaracak vakit kalmıyor.
Kişi kendini sürekli koşan bir beygir gibi görüyor
Kış ayları, güneşsiz aylar enerjiyi tüketir. Buna da mevsimsel depresyon denir. Bu güneşin uzun süre görünmediği İskandinav ülkelerinde intihara kadar varır. Dolayısıyla kışın tükenmişlik sendromuna daha çok rastlanır. Son 10 yıldır bu sendroma ülkemizde daha sık rastlıyoruz. Çünkü tamamen bireyci ve sonuca yönelik düşününce böyle oluyor. "Çok hızlı bir şekilde yetişeceğim" diyen, sonuca hızlı varmak isteyenler yakalanıyor bu duruma. Çünkü gidilecek yolun ya da sürecin keyfini, işin getireceği tadı, geliştirme sürecini dikkate almayıp sonuca yönelik olunca hayat anlam taşımıyor. Kişi kendini sürekli koşan bir beygir gibi görüyor. Sürekli koşuyor. Yaşam anlamı taşımayınca yaptığı iş, kesinlikle tükenmişlik yaşanıyor
Babanın işi eve gelince bitiyor, anneninki sürüyor
Özellikle aile büyüklerinin sorumluluğu kadınlarda oluyor. Çünkü bu sorumluluğu erkekler üstlenmiyor. Hastalık durumu ya da büyüklerin ziyareti gibi konularla hep kadınlar ilgileniyor. Dolayısıyla kadınlarda daha çok tükenmişlik oluyor. Bu sendrom ev hanımlarında çok görülüyor. Yaptıkları iş hep aynı. Ne tatilleri var, ne de terfileri. Bir de şu anda yükselen trend ev kadınlığı değil, hatta küçümseniyor. Oysa eskiden daha el üstünde tutuluyordu. Ayrıca bir maaşları ya da düzenli bir gelirleri yok. Dolayısıyla getirisi olmadığı zaman bir süre sonra tükenmişlik yaşanıyor. Uzun süre çocuk bakanlar ya da hasta ve yaşlılarla ilgilenenler de çabuk tükeniyor. Sendroma çalışan kadınlarda da çok sık rastlanılıyor. Çünkü çalışan kadınlar iki vardiya yapıyor; evinde ve işinde. Dolayısıyla dinlenmeye zamanları kalmıyor. Kendilerine ayırabildikleri zaman da çok az. Babanın işi ise eve geldiğinde bitiyor. O gazete okuyor ya da TV izliyor. Bir de babalar daha çok çocukları oyuna götürüyor. Keyif zamanı onlara kalıyor. Anneler ise disiplin uygulamak zorunda. Çocuğa ders çalıştırmak, yemek yemesini ve diş fırçalamasını sağlamak zorunda. Bu, insanı kendi evinde polis haline getiriyor. "Hadi artık" demek yorgun bir insan için daha da tüketicidir.
Ebeveynler çocuğunuza dikkat edin
Sürekli aynı işin yapıldığı işler tükenmişlik yaratıyor. Örneğin hep aynı vidayı sıkmak gibi... Rutin ve tekrar monotonluğa neden olur. Monotonluk da tükenmişliği ateşleyen etkenlerden biridir. Bu nedenle artık ABD'de otomobil fabrikalarında işçiler sürekli aynı somunu sıkmak yerine bir ekip oluşturuyor ve ekipçe bir arabayı tamamlıyor. Sendrom orta yaşın üzerinde daha sık ortaya çıkıyor. Uzun yıllar çalışıldığı için iş anlamını yitiriyor. Yenilik yok, monotonluk ve bıkkınlık var. Bu da tükenmişliğe yol açıyor. Gençlerde ve sınava hazırlanan çocuklarda da tükenmişlik yaşanıyor. Özel okul sınavlarına hazırlanan çocuklar ya da üniversiyete girmeye çalışan gençler de kesintisiz ders çalışıyor, okula gidiyor, hep bir monotonluk var. Beklentinin çok oluşu ve değişmezliği de tükenmişliğe yol açar. Böyle bir durumda ebeveynlerin çocuğunun mutlaka soluklanması gerektiğini bilmesi gerekiyor. Bunu sağlarlarsa çocuğun zihninin daha açık olabileceğini, ruhsal durumunun daha enerjik olabileceğini bilerek çocuğu rutin içinde tutmamaları, ufak aralar ve tatil olanakları tanımaları, mükemmeliyetçi olmamaları ve çocuğun çabasını takdir etmeleri gerekiyor. Çocuğun çaba göstermesi önemli. Çocuk 5 yerine 4 alırsa, anne baba ona çıkışıyor. Oysa ki çaba sarf etmiş. O çabayı görüp pekiştirmek çocuğun özgüvenini artırır. Bu yapılmazsa çocukta tükenmişliğe yol açar.http://arsiv.sabah.com.tr/2006/04/02/cp/gnc113-20060326-102.html
http://www.mcaturk.com/epsikiyatri_haber.php?epid=450 ben bu iki yazıdan alıntı yaptım. isterseniz internette bu konuda birçok yazı bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok