Yedigöller...

Bu geziyi anlat anlat biter mi bilmiyorum. Çok sihirli bir yanı vardı. Kendimi masalda hissettim desem yalan olmayacak. Başınızdan aşağıya dökülen yapraklar, alabildiğince  büyük geniş bir ormanın içi sarının bin bir tonuyla bezenmiş, siz su sesleri ve ağaçların arasından yürüyerek göletlere ulaşıyorsunuz. Derelere varıyorsunuz. Ve hiç bitmeyecek gibi sürüyor bu masal. Yaklaşık 2-3 saat sonra o masaldan çıkıp gerçekliğe ulaşıyorsunuz. Yine de çok güzel bir rüya gibiydi. 

Öyle uzaklara, yurtdışlarına gitmeyin derim. Burası görülmeye değer…En uygun zaman bence Kasım başı. Biz hafif geç kalmış gibiydik. Ankara'dan kalkan turla günübirlik gidip geldik. Yaklaşık 3 saat sürdü ama son bir saati epey virajlı bir yol bilginiz olsun.

























Sonbaharı pek sevmezdim. Bana hüznü anımsatıyordu. Ne de olsa yazın bitişi ve kışın yaklaşmasıydı. Soğuklarla aram iyi olmadığından. Sanki bir döküm mevsimiydi. Derler ya yaprak dökümü. O yapraklara kıyamazdım. Çok güzel, rengarenk, şekil şekil yapraklar yerlerde ziyan olup gidiyorlar gibi gelirdi. Oysa ki içimden hepsini toplayıp saklayasım gelirdi. Ezilmesinler, süpürülüp çöpe atılmasınlar diye. İşte bunlardan dolayı pek sevmem hazanı.




















Ama bu gezi bana içimden şiirimsi bir yanımı mı çıkardı bilmiyorum ama bir şeyler yazasım geldi.

Hiç bilmezdim sonbaharın bu kadar güzel olduğunu
Sevgiliye hasreti
El ele tutuşup yürümenin zevki meğer bu mevsimde olurmuş
Sarının bin bir tonu gözlerimi boyarken
 Başımdan aşağıya konfeti gibi yapraklar düşerken
Seslerin ahenkinde dans etmek geldi içimden
Demek ki hazanda da olurmuş bu çoşkular
Çok sevdim seni sonbahar
Sen hep çık gel böyle
Beni de al götür masallar diyarına….

Öyle çok sevmiş ve etkilenmişim ki kartpostal tablo gibi fotoğraflara bırakıyorum sizi…

Hiç yorum yok