Koronayla ilgili yazacak, anlatacak çok şey var. Dünyada
yaşanan hikayeler, çaresizlikler, virüsün senaryoları, ti ye alınması,
özellikle ülkemizde dönen geyikler, espiriler. Corona iyi mi kötü mü? O bile
halen sorgulanıyor? Nereden baktığınıza bağlı tabii. Sadece insanları öldüren virüs
diye bakarsan kötü, ama doğaya, evrene, insanlığa sağladığı katkılarını düşünürsen iyi. Her ikisinin de olumlu olumsuz taraflarını maddeler halinde yazıp uzun bir liste oluşturabiliriz. Tabii en basit bakış açısı keşke hiç olmasaydı bence. Ama olduğuna göre her iki tarafından bakıp değerlendirmeler yapılabilir. Bu tamamen size kalmış bir
durum. Buradaki en bağlayıcı şey bence virüsten ne şekilde etkilendiğiniz.
Sağlık ve ekonomik olarak etkilendiyseniz sizin için tabiyki çok kötü bişey. Ama
evinizde oturup, dünyayı izleme ve dinlenme imkanınız varsa, hasta değilseniz,
ekonomik olarak da etkilenmediyseniz sizin için iyi denebilir. Ki bu durumdan
maddi olarak çıkar sağlayan şirketler ve insanlar olduğu, yeni ekonomik dinamikler oluştuğu da en çok
söylenenler arasında.
Gerçekten bir tarafı dram ve trajedi diğer tarafı da trajıkomik
hikayelerle dolu…Dünyanın düzeni hep bu değilmi zaten. Birileri iyi, birileri
kötü etkilenir. Bir tarafta da insanlar yaşananları ti ye almayıp ne yapsınlar? Hele bizim ülkemiz bu konuda çok yaratıcı. Özellikle yaşlılarla ilgili çok yaratıcı skeçler, karikatürler vs. yapıldı. Olağanüstü bir durum var sonuçta. Herkes oturup ağlarsa, bunalıma girerse işte
o zaman dünyanın sonu gelir. Şu anda her zamankinden daha çok gülmeye, iyi hissetmeye
ihtiyacımız var. Virüsden daha tehlikeli şeyin korku olduğu söyleniyor.
Şöyle kısacık en başından alayım. Ocak ayıydı ilk duyduğumuzda.
Haberlerde Çinin Wuhan şehrinde yarasa çorbası içen birinden öldürücü ve
bulaşıcı bir virüs çıktığını söylediler. Ama virüsün bu yarasadan geldiği hala
netleşmeyen bir iddia. Şubat sonu gibi
İtalya’da patlama başladı ve böylelikle Avrupaya gelmişti. Yaklaşık ilk
duyumumuzun üstünden 2-3 ay geçmişti ki Mart başı da bizde duyulmaya başlandı. Bir
ara İranda da çıktı. Ve bugün itibarıyla
tüm Avrupaya ve ABD. ye yayılmış durumda. Sanırım 170 ülkede varmış. Ama Mart
sonunda Çinde bitti diyebiliriz. Yani 3 ayda yaklaşık 80 bin vaka ve 3000
kişinin ölümüyle koronayı atlattılar. Bugün
itibarıyla dünyada 1 milyon hasta, 200 bin iyileşen ve toplamda 56 bin civarı
da ölen kişi var. Yine an itibarıyla ABD. en çok görülen yer, ama ölen sayısı
en çok İtalya ve ardından İspanyada. Bizde de her geçen gün katlanarak artıyor.
Tabii bunun yanında
yüzlerce senaryo var. Amerika Çini batırmak için yaptı denildi. Şimdi Amerikada
yayılıp Çinde bitince bu sefer Çin yaptı senaryoları çıktı. Tabii şu anda
bilemiyoruz kim neden, ne için yaptı. Dünya Sağlık Örgütü yaptı, Bill Gates
yıllar önce söyledi, üst akıllar yaptı, biyolojik savaş, 5G, çip o bu derken kafamız allak bullak oldu.
Sanırım bunu şimdi anlamamız mümkün değil. Ancak yıllar sonra her şey ortaya
çıktığında göreceğiz. Kehanetlerden
tutunda astrologları bile dinledik. Hepsi 2020 de dünyada değişim dönüşüm
olacağını yazmış, söylemiş. Gerçekten dünyanın kökünden sallandığı, insanlık
tarihi için dönüm niteliğinde bir yıl olduğu kesin.
Nasıl bir virüs bu peki? Pis bişey. Yani çok bulaşıcı en
kötü tarafı bu zaten. Kendini hemen belli de etmiyor. 2-14 gün süren bir
kuluçka dönemi var. Sonra birden yüksek ateş yapıyormuş. Tabii herkeste değişen
sendromlar oluyor. Bağışıklık çok önemli. Yaşlı ve kronik hastalar için fazla
riskli. Çünkü bağışıklığın düşükse ölümcül olabiliyor. Öksürük ve nefes darlığı
gibi solunum yolu belirtileri veriyor ve ordan öldürüyor. Gençler ve çocuklar
biraz daha şanslıydı. Çok trajik ölümler izledik, okuduk. Yaşlılar çocuklarını
bile göremeden yapayalnız öldüler. Cenaze bile yapılamıyor. Durumlar gerçekten
vahim. Hastaneler, solunum cihazları, malzemeler yetersiz kaldı. Korku
filmlerini aratmayan dramlar yaşanıyor halen. Dünya böyle bir felakete hazır
değilmiş. Çok hazırlıksız yakalandı yani. Eğer o dünyanın içine girer ve orada
kalırsanız dünyanın sonu diyebilirsiniz ve psikolojiniz de epey bozulabilir.
Bize gelirsek hayatımıza gireli Mart başı diyebiliriz. Çin
çok uzakta bize gelmez sanmıştık ama Avrupaya gelmesiyle bize gelmesi çok hızlı
oldu. Meğerse dünya çok küçükmüş. Bizde de hacdan, avrupadan gelenler derken
yayıldı ve vakalar artarak devam ediyor.
Eninde sonunda bize de gelecekti, o ya da bu sebepten. Aniden 13 Martta okullar tatil oldu. Arka
arkaya önlemler, korumalar açıklanmaya başlandı. Çok hızlı oldu her şey. Her ne
kadar yavaş ve geç olduğu söylense de biz beklemiyorduk ani geldi.
23 Martta eğitim uzaktan tv lerden başladı. Kamu daireleri de uzaktan çalışmaya
23 Marttan itibaren başladı. Ben bu grupta yer alıyorum. Önce kuaförler
kapandı, ardından cafeler, sinemalar derken nerdeyse her yer kapandı.
Hastaneler bile kapandı. 65 yaş üstüne sokağa çıkma yasağı getirildi. Bugün 20
yaş altına geldi. İllere giriş çıkışlar yasaklandı ve daha bir sürü önlemler…Hayırlısı
deyip evimizden bu gelişmeleri izliyoruz.
Artık herkes evinde.
#evdekal #hayatevesigar hashtag leriyle yayınlar,
kamu spotları başladı. Herşey 15 gün gibi kısa bir zamanda oldu. Bir bakmışız
ki evlere kapanmışız.
İlk birkaç gün olayın şokunu atlatmakla geçiyor. Sonra panik
kaygı oluşuyor. Ne olacağız sorusu aklınızdan çıkmıyor. Hasta olursam ne olur? Tabii
önünü görememek, bu ne kadar daha sürecek bilememek biraz ürkütücü. Sürekli
artan vaka sayıları, ölümler, dünyanın durumu. Ama bakıyorsunuz ki çare yok,
olduğu gibi geleni kabul etme sürecine girip sonrasında da alışmaya
başlıyorsunuz…
Ama en doğrusu çocuklar gibi anda kalabilmek, anı yaşamak. Gelecek kaygı ve endişelerinden
uzaklaşarak. Çünkü düşünceler yeni
düşünceleri doğuruyor, yeni sorular soruları. Zaten sanırım 15 günde hiç
okumadığım kadar çok senaryo okudum, dinledim. Ne doğru ne yanlış bilemiyorsun
da. Her şeyi akışına bırakmak en doğrusu geldi bana. Sonra eve alışmaya
başlıyorsun. 15 gün sonunda biz eve alıştık, bağlandık, sevdik ve mutluyuz.
Şimdiden değişen hayatımızdan da biraz yazayım ki yıllar
sonra okunduğunda ne günlermiş diyebilelim. Uzaktan eğitim başladı, çocuklarlar
tv den ders dinleyip, internet eba üzerinden ödevlerini yapıyorlar.
Öğretmenleriyle zoom programıyla bağlanıp ders işliyorlar. Ve evde bol bol özellikle
Nille ders çalışıyoruz.
Çocuklar çok sıkılmıyor. Çünkü zaten tablet telefon
dünyaları yanında. Onlar için okula gidip gelmenin dışında çok değişen bişey
yok gibi. Allahtan zamane çocukları öyle park bahçe, gezme, piknik vs. araları pek yok. Teknoloji ile ayrılmaz parçalar haline geldik.
Ekranlarda yaşıyor gibiyiz. Her şey orada. Eğlence, spor, yemek, muhabbet,
oyun, film, dizi…ne ararsan bulabiliyorsun. Dört duvar arasındayız ama değiliz.
Tüm dünya önümüzde karşımızda aynı
zamanda.
Sabah öğle arası çocukların ders saatleri, benimde evi
toparlama ve yemek yapma saatlerim. Aralarda molalar, yemekler, bir görüşme
oluyor tabii. Nil genelde beni pek yalnız bırakmıyor. Öğleden sonraları serbest
zaman en güzel saatler. Herkes istediğini yapıyor. Ben ya kitap okuyorum ya da
uyuyorum. Çocuklar oyun ve filmle geçiriyor. Akşam yemeğinden sonra keyif
saatleri adı altında ıvır zıvır
eşliğinde film saati yapıp sinema izliyoruz.
Her şeyimiz var, çok şükür. Marketten haftada bir alışveriş yapıyorum.
Sanal marketlerde çok moda tabii ama ben henüz tercih etmedim. Korkarak da olsa
gidip kendim görüp seçip alıyorum. Tabii dışarı çıkarken hazırlık var. Maske eldiven
takmadan çıkmıyoruz. Ben halen eczanelerde maske bulamıyorum. O yüzden ıslak
mendilli maskelerimi yapıp takıp gidiyorum. Market dönüşü daha da zor. Her şeyi dezenfekte
ediyorsunuz. Kendinizi hemen banyoya, eşyalarınızı makineye atarak başlıyorsunuz. Herkes
karantina odası yapmış kendine. Balkonda olabilir. Alınan malzemeler oraya
konuyor birkaç gün bekletiliyor. Ne virüsmüş eşyadan her şeyden geçiyor.
Ayakkabıları bile balkona atıyorum hemen. Yer düşüyormuş o yüzden Çinliler tüm
yolları falan bile dezenfekte etmişler. Sonra aldıklarınızı bir güzel yıkayıp
temizleyip öyle kaldırıyorsunuz. Epey yorucu bir iş. İyi ki haftada bir.
Dahası eve alışmaya başladık, yalnızlık, rahatlık olmaya
başladı. Bu işin sonunda antisosyal insanlar mı olacağız bilemiyorum. Aylar
sonra dışarıya çıkmak, alışmak kolay olacak mı? Korkularımızı nasıl yeneceğiz? Tabii
ayrıca alınan kilolar, kendini bırakmış haller ne olacak? Saçlarımın dipleri
çıktı. Dışarı çıkarken hazırlanmayı unutmaya başladım. Bakımsızlık halleri
hemen yoluna konulmalı. Ben şahsen kıyafet alışverişini bile unuttum. İhtiyaç
da yok ki. Şu dönemde internetten aldığım tek şey kitap. Sanırım
alışkanlıklarımız epey değişecek bu dönemde.
Tabii birde coronanın iç dünyamıza, bilinçaltımıza ve yaşamlarımıza
bire bir yansıması olacak. Bu çocuklarda nasıl izler bırakacak, bunu ancak yıllar sonra
görebileceğiz sanırım. Bundan sonraki yazım kendi iç yolculuğum. Koronalı
günlerde neler yapıyorum, nasıl bir dönüşüm yaşıyorum. Deneyimlerimi
paylaşacağım…
Dualarım bugünlerin dolu tarafını görüp sağlıkla atlatmak. Sağlıkla
kalın….
Hiç yorum yok