çocuklarımız ve eğitim sistemimiz...

“Çocuklarınız sizden gelmiştir ama sizlerin malı değildir!”

Çocuk yetiştirmek, dünyanın en zor zanaatı. İnsan kimi zaman ne diyeceğini, nasıl davranacağını şaşırıyor. Okudukça korkuyorum. Çünkü geleceğinizi çocukluğunuz belirliyor bile diyebilirim. Her söz, davranış çocuğun beyninde farklı etkiler bırakıyor. Her şey çocuklukta öğreniliyor. Sevsen bir türlü sevmesen. Çocuğa ağlama bile demeyecekmişiz. Yoksa duygularını bastıran ve duygularını gizleyen bireyler olurlarmış.
Okudukça yanlış davranışlarımı görüyorum tabii bizde suçlu değiliz öyle öğrenmişiz. Ama doğrusunu öğrenmekle sorumluyuz. Akıllı çocuğum demeyecekmişiz. Çocuğu  tembelliğe teşvik edermişiz.  Çalışmadan her şeyi bilirim ben akıllıyım diyen çocukla karşılaşırmışız. 
Zaten eğitim sistemi toptan yanlış. Hata yapmaktan kaçmak, yargılamak çocukların baş başa kaldığı durumlar…Bu davranışlar çocuğa kendini değersiz hissettiryormuş…yani özgüvensiz, çekingen çocuklar…
Ödül, övgü, rekabet, yarışmalar, not sistemi, sınavlar veya ceza. Hepsi çocuklarda sorun yaratıyormuş…
Okudukça endişeleniyorum. Sanırım biz bu ülkede bu eğitim sistemi ve bizim yetiştirilme tarzımızla çok başarılı ve sağlıklı bireyler yetiştiremeyeceğiz. En azından mutlu bireyler.
Çocuklarımda görmek istediğim, sahip olmalarını istediğim tek şey huzurlu, mutlu birey olmaları.Bu benim için yeterli. Eğer yalnız kaldıklarında rahat ve huzurlu iseler, hayatla, kendiyle barışık, gülebilen, neşeli bireyler olmuşlarsa doğru yetiştirmişim demektir. Ama bu zamanda en zoru da bu sanırım. Çünkü daha şimdiden mutsuzlar. Hayatlarının en güzel zamanı, her şeye az çok sahipler, onları çok seviyoruz, elimizden gelen tüm imkanları sunuyoruz. Hayatın zorluklarıyla henüz karşılaşmamışlar. Ama yine de  doyumsuzlar. Okuyorum mutlu olmak için neler yaptırılmalı çok şey yazıyor. Sorumluluk vermeden tutun, sınır koymaya. Her istediğini yapmamaya. Ama yine de olmuyor. Muhtemel biz bunları tam anlamıyla yapamıyoruz ondan olmuyor.  
Buralara nereden geldim Ayşe Armanın Özgür Bolat’la röportajından. Özgür Bolat bir eğitim bilimci. Sayfasına girip birçok yazısını okudum. Çok yanlış bildiğimiz, yaptığımız şeyler var diye düşündüm. Okudukça, araştırdıkça bu eğitim sistemi içinde nasıl iyi, mutlu bir çocuk yetiştirebilirim diye endişeleniyorum. Ayrıca Batuhan Aydagül’ün eğitim çalışmalarına rastladım. Eğitim sistemiyle uğraşan, bizleri bilinçlendirmeye çalışan birçok kişi var ama yetersiz. Ulaşabildikleri sayı az.


 Yazdıklarımı daha iyi anlamanız için röportajı ve bu kişilerin sayfalarını ziyaret edip vaktiniz varsa bolca okumanız gerekli….Ben Özgür Bolat’ın yazısından bir parça alıntı koyuyorum….

http://www.armanayse.com/icerik/kategoriler/roportaj/ozgur-bolat-br-egitim-bilimci-ve-akademisyen_32.html
http://batuhanaydagul.org/
http://sosyal.hurriyet.com.tr/yazar/ozgur-bolat_313/duygularini-ifade-edemeyen-cocuklar-ne-hisseder_29062144

“….Kendinle rekabet. Benim öğretmenim, benim koçum benim becerilerimi bana söyleyecek. Bana geri bildirim verecek. Ben becerilerimin farkında olacağım. Ve ben, kendimle yarışacağım. Kendimi, sürekli bir üst seviyeye çıkarmak için uğraşacağım. Benim seviyem 10 üzerinden 3 ise, hedefimi koyarım, hedefim kendimi 5’e çıkarmaktır mesela. Ama hoca ya da annem, babam, benim önüme 10’luk bir çocuk getirirse, o zaman ben de uğraşmayı bırakırım…
Evet! Başarı değil, beceri odaklı bir eğitim sistemi olması lazım. Bence şu anda okulda olan öğrencilerin yüzde 50’sinin zaten okulda olmaması lazım.

Her çocuğa temel eğitim verilsin ama sonra yurtdışında bazı ülkelerde olduğu gibi, müzik yeteneği varsa müzik okuluna gitsin, neye yeteneği varsa ona yönlendirilsin. Senin ona fizik, kimya, biyoloji yüklemenin bir manası yok ki. Ya da yurtdışında olduğu gibi online dersler verilsin. Mesela bilişsel becerisi düşük olan ama atletik becerisi olan binlerce çocuk var. Biz, bu çocuklar kimler bilmiyoruz. Ama okulda onlara diyoruz ki, “Senin matematiğin kötü! Sen başarısızsın!” O zaman çocuk da diyor ki, “Ben başarısızımın tekiyim!” Biz çocukları, okulda başarısız bireyler olarak yetiştiriyoruz. Federer de Djokoviç’i düşünün, birisi dünyada teniste bir numara, diğeri iki numara. Ama ikisi de üniversite mezunu bile değil. Bu çocukların üniversiteye gitmesine gerek yok ki. Okulları, bilişsel beceriye dayalı bir sistemden kurtarmamız lazım. İnsanların kendi potansiyellerini keşfettikten sonra,  potansiyellere özgü şeyler açmamız lazım. Herkesin okula gitmesine gerek yok!


Bu tam da böyledir. O yüzden benim, çocuğa yapabilme duygusu vermem lazım. Yapabilme duygusu da, övgüyle verilmez, geri bildirimle verilir. Notla da verilmez. Bir araştırmada, bir grup çocuğa not veriyorlar, bir grup çocuğa geri bildirim, diğer gruba da hem not hem geri bildirim. En fazla gelişen kim biliyor musunuz? Sadece geri bildirim alan. Not, bir yargı sistemi olduğu için çocuk geri bildirimi bile okumuyor…"

Hiç yorum yok