tekrar istanbul

Güzel istanbulum. Boşuna şarkılar şiirler yazılmamış adına. Ancak onu seven, içinde yaşayan bilir.ama yaşamalı tabii. Evle iş arasına sıkıştırılmış hayatlar, trafiğe mahkum zamanın esiri olan insanlar sevemez istanbulu. Ya da onun heybetinden, ihtişamından ürkenler, uzaktan izleyenler, içine giremeyenler bilemezler o sihri büyüyü.
Beyoğlu’nda gezerken kendimi kaybettim. Kültür, tarih, sanat kokuyordu. Atlas pasajına girdim. Öyle güzel iki dükkana girdim ki kendimi kaybetmişim. Birinde amcamın biri el sanatlarıyla ahşap üstüne çeşitli motiflerde İstanbul simgelerini koyarak lambalar yapıyordu. Anlaşılan o da bir İstanbul sevdalısıydı. Öyle oturup uğraştığına, istanbulu işlediğine göre. Diğeri de değişik süs eşyaları satan bir yerdi. Ama çok şirin şeyler. Ahşap ağırlıklı. Çınara mızıka aldım böyle ayıcıklı desenli. Ve uğur böceği şeklinde araba ya da evde kırıntıları temizlemek için içine çeken bir makine. Süperdi ikisi de. Daha neler neler vardı neyse ki randevum vardı geç kalmamak için çıkmak zorunda kaldım. Ankara’da o sevimlilikte değişik farklı şeyler bulamıyorum ben. Böyle esrarengiz, eksantirik, farklı ambiyanslar olan şeyler görmek istiyorum ama yok. Ya da ben bilmiyorum bilen varsa lütfen söylesin.
Gelelim günlerime…havanın azizliği ve trafik haricinde güzeldi. yoğun ve yorucuydu tabii. İstanbul’da şöyle bir şey oluşmuş tabii görüştüğüm tanıdıklarımdan duyduğum kadarıyla. Herkes oturduğu mühit civarında yaşamayı tercih ediyor. Yani bir boğaza ya da tarih kokan bir yere gideyim gezeyim yok. Taksim, beyoğluna bile gitmiyorlar. Buralara sanırım öğrenci ağırlıkla geliyor. Çalışan kesim için bir yerden bir yere gitmek zor geliyor. Öyle olunca bence istanbulun bir anlamı da olmuyor tabii. Denizi görüp koklayamadıktan sonra, ortaköyde gidip kumpir yemedikten ya da boğazla tura çıkamadıktan sonra…. ya da kanlıcaya yoğurt yemeye gitmedikten sonra bu örnekleme bitmeyecek aklıma bir sürü yer geliyor. İstanbul işte yazılacak çok şey var. Okan bayülgen kızına İstanbul adını koyduya çok hoşuma gitti doğrusu.
Gittiğim konferans yabancı ağırlıklıydı. Ve bizi gala yemeğine lalelide taşhan restorana götürdüler. Binbir gece dizisinde kayınbederin işyeri olan deri mağazalarının olduğu yer. Hep ortada oturup çay içiyorlardı. Laleli’nin Kaderini Değiştiren Tarihi Mekan Taş Hanmış burası. Bende yeni öğrendim. Neyse tam turistik mekandı. Böyle taştan, loş ışıkların arasında dansözlü, sazlı sözlü, Türkleri anlatan bir mekandı. Eğlendik doğrusu. Turistler çok meraklı ve çok komiktiler. Nasıl oynamaya çalışıyorlar dansözle..
devam edeceğim istanbul serüvenime...

1 yorum

  1. bu istanbul aşkınız sanırım hiç bitmecek elif hanım.

    YanıtlaSil