Yazmanın tek bir zamanı var: şu anda, şimdi….

yazmak için beklemeyin…ertelemeyin…eğer seviyorsanız, yazmak istiyorsanız…yazın ve yazdıklarınızı da kendinize saklamayın. Yayınlayın, paylaşın. İnanın daha mutlu olacaksınız. Hem rahatlayacaksınız, hem gurur duyacaksınız, hem de bir şey yapmanın verdiği mutluluğu yaşayacaksınız.
Ben de sitemde daha kısa yazmaya çalışacağım. Çok uzun yazdığımı söyleyenler var. Ben kendimi kaptırıp gidiyorum sanki roman yazıyormuşcasına. Umarım çok sıkıcı olmuyor, okuyabiliyorsunuzdur. bu işte çok yeniyim tabii. Ama çok severek yapıyorum. gördüğüm yaşadığım aklıma gelen her şeyi yazmayı istiyorum.
elif şafağında bu konuda bir yazısı var. Yazar olmak için iki şart varmış. biri hınçla yazmak diğeri aşklaymış. Güzel bir tespit. Birde bunlara yalnızlığı ekleyeceksiniz demiş. İkisinden birine sahip olmak lazımmış. Bende ikisi de var. ama yine de aşkla tutkuyla yazıyorum demek bana daha yakın olur. Ama hınç, hırs, içimdekileri boşaltmak da var tabii. Ama en önemlisi gerçekten yalnızlık. Hiç kimse kimsenin ne yaşadığını, hissettiğini bilemez. Herkes bir şekilde yalnızdır. Kendiyle baş başadır. Kalbinden, aklından geçenleri, duygu ve düşüncelerini sadece kendi bilir, yaşar. Bir başkası anlayamaz. Herkesin anlatamadığı sırları vardır diyor “ezel” dizisinde.
Her şeyin bir yaşı var belki ama yazmanın yok gibi. En azından sınırları yok. Rahatım kimse sen bu konuda eğitimsizsin, yaşın geçmiş, geç kalmışsın, yapamazsın, başaramazsın demiyor. Kimse karışmıyor, kızmıyor. Ayıp, günah değil.
Hayatımın belirli dönemlerinde bazı övgü ve öneriler almıştım sanatla ilgili. Mesela üniversitede okurken iyi kara kalem çalışıyordum hocam bana yeteneklisin, geliştir demişti, kaldı. Birkaç arkadaşım mimiklerimin çok iyi olduğunu, yüzümünde müsait olduğunu iyi oyuncu olabileceğimi söylemişti, kaldı. Kendim fotoğrafçılığı çok seviyordum yapmak istedim, kaldı. Ve yolu yarıladım. Artık geride yarım kalan bir şey bırakmak istemiyorum.Bir blogda yarımlar toplanınca tam etmezmi yazıyordu? etmez, edemez. Yarım olan iki şeyi tek bir hale getirirken yapıştırma izleri kalır, belli olur, güzel durmaz. Tam hali gibi olur mu? İşte bu da öyle bir şey asla tam olamaz, düzgün olamaz, pütürsüz kusursuz olamaz.
En azından yazmayı yarım bırakmak istemiyorum. 35’imde başladım geç sayılır tabii. Ama günlüklerimi, içimdekileri epeydir yazıyorum. Parça parça bir sürü yazım, hikayem var. bence bu işe tamamen kendini vermek gerekiyor. Yoksa böyle aralarda parça parça bölünerek hızlıca yazmak da güzel ama eksik kalıyor bir yanı. Çünkü yazdığım bir şeyi tekrar okuduğumda beğenmiyorum. Cümlelerimi, kelimelerimi, dizilişlerini, sırasını…çok eksik görüyorum. O yüzden sindire sindire üstünden geçerek yazmak istiyorum. Bunun içinde mesai lazım. Günlerce odaya kapanıp yazmak, karakterlerimle konuşmak istiyorum.
Ve zamanım yok, bana zaman yetmiyor.
Para kazanma derdinin olmaması ve istediğin sevdiğin işleri yapmak nasıl bir şey acaba?
Ya da yine şafağın söylediği gibi yazı yazma işi hep yaşlılığa, ileriki yıllara bırakılır. Hep bir hobi ya da olarak kalır. Çünkü sanatsal bir faaliyettir, para kazandırmaz. Ya da yazdıkların beğenilmez diye düşünür, utanırsın. Artık bir sınır bir hat çerçeve istemiyorum hayatımda. Sadece yapmak istiyorum istediklerimi.
15 aralık’ta bloğumun 6. ayı doluyor. Ve 200 yazıyı hedefliyordum. Soru ve cevaplar kısmımı eğer yazabilirsem olacak da. Sayı değilde içerik, okunması önemli tabii farkındayım. Sayı sadece emeğimin göstergesi. Çalışmışım dersime. Umarım yazılarım birilerine faydalı oluyordur.

Hiç yorum yok