Koronalı günler...

       KORONA ya da corona sanırım adını altın harflerle dünya tarihine yazdıran bir kelime oldu. Ufacık bulaşıcı ve ölümcül bir virüs. Bu zamanda, bu çağda her şey yapılabilirken ufacık bir virüsle insanlığın baş edememesi de nedir değil mi? Hala çok aciz olduğumuzun kanıtı. Virüsün insanlığı getirdiği hali görüpte  şaşırmamak imkansız tabii. Herkes gibi bende çok şaşkınım. Tuhaf bir dönem ve zamandan geçtiğimizi düşünüyorum. Dönüşümler olacakmış,  hiçbişey eskisi gibi olmayacakmış deniliyor. Umarım her şey daha iyi olur tabii. Özellikle çocuklarımız için. Biri size bir iki haftada hayatınız tamamen değişecek derse inanır mıydınız? Hele de evden dışarı çıkmayacaksın, işe okula gitmeyeceksin, sevdiklerinle görüşemeyeceksin dese. Filmini bile izlesek güler çok abartı bulurduk. Ve tam bu sahnelerin içindeyiz yaşıyoruz.

      Koronayla ilgili yazacak, anlatacak çok şey var. Dünyada yaşanan hikayeler, çaresizlikler, virüsün senaryoları, ti ye alınması, özellikle ülkemizde dönen geyikler, espiriler. Corona iyi mi kötü mü? O bile halen sorgulanıyor? Nereden baktığınıza bağlı tabii. Sadece insanları öldüren virüs diye bakarsan kötü, ama doğaya, evrene, insanlığa  sağladığı katkılarını düşünürsen iyi. Her ikisinin de olumlu olumsuz taraflarını maddeler halinde yazıp uzun bir liste oluşturabiliriz. Tabii en basit bakış açısı keşke hiç olmasaydı bence. Ama olduğuna göre her iki tarafından bakıp değerlendirmeler yapılabilir. Bu tamamen size kalmış bir durum. Buradaki en bağlayıcı şey bence virüsten ne şekilde etkilendiğiniz. Sağlık ve ekonomik olarak etkilendiyseniz sizin için tabiyki çok kötü bişey. Ama evinizde oturup, dünyayı izleme ve dinlenme imkanınız varsa, hasta değilseniz, ekonomik olarak da etkilenmediyseniz sizin için iyi denebilir. Ki bu durumdan maddi olarak çıkar sağlayan şirketler ve insanlar olduğu, yeni ekonomik dinamikler oluştuğu da en çok söylenenler arasında.
       Gerçekten bir tarafı dram ve trajedi diğer tarafı da trajıkomik hikayelerle dolu…Dünyanın düzeni hep bu değilmi zaten. Birileri iyi, birileri kötü etkilenir. Bir tarafta da insanlar yaşananları ti ye almayıp ne yapsınlar? Hele bizim ülkemiz bu konuda çok yaratıcı. Özellikle yaşlılarla ilgili çok yaratıcı skeçler, karikatürler vs. yapıldı. Olağanüstü bir durum var sonuçta. Herkes oturup ağlarsa, bunalıma girerse işte o zaman dünyanın sonu gelir. Şu anda her zamankinden daha çok gülmeye, iyi hissetmeye ihtiyacımız var. Virüsden daha tehlikeli şeyin korku olduğu söyleniyor. 
          Şöyle kısacık en başından alayım. Ocak ayıydı ilk duyduğumuzda. Haberlerde Çinin Wuhan şehrinde yarasa çorbası içen birinden öldürücü ve bulaşıcı bir virüs çıktığını söylediler. Ama virüsün bu yarasadan geldiği hala netleşmeyen bir iddia.  Şubat sonu gibi İtalya’da patlama başladı ve böylelikle Avrupaya gelmişti. Yaklaşık ilk duyumumuzun üstünden 2-3 ay geçmişti ki Mart başı da bizde duyulmaya başlandı. Bir ara İranda da çıktı.  Ve bugün itibarıyla tüm Avrupaya ve ABD. ye yayılmış durumda. Sanırım 170 ülkede varmış. Ama Mart sonunda Çinde bitti diyebiliriz. Yani 3 ayda yaklaşık 80 bin vaka ve 3000 kişinin ölümüyle koronayı  atlattılar. Bugün itibarıyla dünyada 1 milyon hasta, 200 bin iyileşen ve toplamda 56 bin civarı da ölen kişi var. Yine an itibarıyla ABD. en çok görülen yer, ama ölen sayısı en çok İtalya ve ardından İspanyada. Bizde de her geçen gün katlanarak artıyor.
      Tabii bunun yanında yüzlerce senaryo var. Amerika Çini batırmak için yaptı denildi. Şimdi Amerikada yayılıp Çinde bitince bu sefer Çin yaptı senaryoları çıktı. Tabii şu anda bilemiyoruz kim neden, ne için yaptı. Dünya Sağlık Örgütü yaptı, Bill Gates yıllar önce söyledi, üst akıllar yaptı, biyolojik savaş, 5G, çip o bu derken kafamız allak bullak oldu. Sanırım bunu şimdi anlamamız mümkün değil. Ancak yıllar sonra her şey ortaya çıktığında göreceğiz.  Kehanetlerden tutunda astrologları bile dinledik. Hepsi 2020 de dünyada değişim dönüşüm olacağını yazmış, söylemiş. Gerçekten dünyanın kökünden sallandığı, insanlık tarihi için dönüm niteliğinde bir yıl olduğu kesin.
        Nasıl bir virüs bu peki? Pis bişey. Yani çok bulaşıcı en kötü tarafı bu zaten. Kendini hemen belli de etmiyor. 2-14 gün süren bir kuluçka dönemi var. Sonra birden yüksek ateş yapıyormuş. Tabii herkeste değişen sendromlar oluyor. Bağışıklık çok önemli. Yaşlı ve kronik hastalar için fazla riskli. Çünkü bağışıklığın düşükse ölümcül olabiliyor. Öksürük ve nefes darlığı gibi solunum yolu belirtileri veriyor ve ordan öldürüyor. Gençler ve çocuklar biraz daha şanslıydı. Çok trajik ölümler izledik, okuduk. Yaşlılar çocuklarını bile göremeden yapayalnız öldüler. Cenaze bile yapılamıyor. Durumlar gerçekten vahim. Hastaneler, solunum cihazları, malzemeler yetersiz kaldı. Korku filmlerini aratmayan dramlar yaşanıyor halen. Dünya böyle bir felakete hazır değilmiş. Çok hazırlıksız yakalandı yani. Eğer o dünyanın içine girer ve orada kalırsanız dünyanın sonu diyebilirsiniz ve psikolojiniz de epey bozulabilir.
       Bize gelirsek hayatımıza gireli Mart başı diyebiliriz. Çin çok uzakta bize gelmez sanmıştık ama Avrupaya gelmesiyle bize gelmesi çok hızlı oldu. Meğerse dünya çok küçükmüş. Bizde de hacdan, avrupadan gelenler derken yayıldı ve  vakalar artarak devam ediyor. Eninde sonunda bize de gelecekti, o ya da bu sebepten.  Aniden 13 Martta okullar tatil oldu. Arka arkaya önlemler, korumalar açıklanmaya başlandı. Çok hızlı oldu her şey. Her ne kadar yavaş ve geç olduğu söylense de biz beklemiyorduk ani geldi.
        23 Martta eğitim uzaktan tv lerden  başladı. Kamu daireleri de uzaktan çalışmaya 23 Marttan itibaren başladı. Ben bu grupta yer alıyorum. Önce kuaförler kapandı, ardından cafeler, sinemalar derken nerdeyse her yer kapandı. Hastaneler bile kapandı. 65 yaş üstüne sokağa çıkma yasağı getirildi. Bugün 20 yaş altına geldi. İllere giriş çıkışlar yasaklandı ve daha bir sürü önlemler…Hayırlısı deyip evimizden bu gelişmeleri izliyoruz.
       Artık herkes evinde.     #evdekal      #hayatevesigar hashtag leriyle yayınlar, kamu spotları başladı. Herşey 15 gün gibi kısa bir zamanda oldu. Bir bakmışız ki evlere kapanmışız.

       İlk birkaç gün olayın şokunu atlatmakla geçiyor. Sonra panik kaygı oluşuyor. Ne olacağız sorusu aklınızdan çıkmıyor. Hasta olursam ne olur? Tabii önünü görememek, bu ne kadar daha sürecek bilememek biraz ürkütücü. Sürekli artan vaka sayıları, ölümler, dünyanın durumu. Ama bakıyorsunuz ki çare yok, olduğu gibi geleni kabul etme sürecine girip sonrasında da alışmaya başlıyorsunuz…
       Ama en doğrusu çocuklar gibi anda kalabilmek,  anı yaşamak. Gelecek kaygı ve endişelerinden uzaklaşarak.  Çünkü düşünceler yeni düşünceleri doğuruyor, yeni sorular soruları. Zaten sanırım 15 günde hiç okumadığım kadar çok senaryo okudum, dinledim. Ne doğru ne yanlış bilemiyorsun da. Her şeyi akışına bırakmak en doğrusu geldi bana. Sonra eve alışmaya başlıyorsun. 15 gün sonunda biz eve alıştık, bağlandık, sevdik ve mutluyuz. 
    Şimdiden değişen hayatımızdan da biraz yazayım ki yıllar sonra okunduğunda ne günlermiş diyebilelim. Uzaktan eğitim başladı, çocuklarlar tv den ders dinleyip, internet eba üzerinden ödevlerini yapıyorlar. Öğretmenleriyle zoom programıyla bağlanıp ders işliyorlar. Ve evde bol bol özellikle Nille ders çalışıyoruz.
     Çocuklar çok sıkılmıyor. Çünkü zaten tablet telefon dünyaları yanında. Onlar için okula gidip gelmenin dışında çok değişen bişey yok gibi. Allahtan zamane çocukları öyle park bahçe, gezme, piknik vs. araları pek yok. Teknoloji ile ayrılmaz parçalar haline geldik. Ekranlarda yaşıyor gibiyiz. Her şey orada. Eğlence, spor, yemek, muhabbet, oyun, film, dizi…ne ararsan bulabiliyorsun. Dört duvar arasındayız ama değiliz. Tüm dünya  önümüzde karşımızda aynı zamanda.  
    Sabah öğle arası çocukların ders saatleri, benimde evi toparlama ve yemek yapma saatlerim. Aralarda molalar, yemekler, bir görüşme oluyor tabii. Nil genelde beni pek yalnız bırakmıyor. Öğleden sonraları serbest zaman en güzel saatler. Herkes istediğini yapıyor. Ben ya kitap okuyorum ya da uyuyorum. Çocuklar oyun ve filmle geçiriyor. Akşam yemeğinden sonra keyif saatleri adı altında  ıvır zıvır eşliğinde film saati yapıp sinema izliyoruz.
     Her şeyimiz var, çok şükür. Marketten haftada bir alışveriş yapıyorum. Sanal marketlerde çok moda tabii ama ben henüz tercih etmedim. Korkarak da olsa gidip kendim görüp seçip alıyorum. Tabii dışarı çıkarken hazırlık var. Maske eldiven takmadan çıkmıyoruz. Ben halen eczanelerde maske bulamıyorum. O yüzden ıslak mendilli maskelerimi yapıp takıp gidiyorum.  Market dönüşü daha da zor. Her şeyi dezenfekte ediyorsunuz. Kendinizi hemen banyoya, eşyalarınızı  makineye atarak başlıyorsunuz. Herkes karantina odası yapmış kendine. Balkonda olabilir. Alınan malzemeler oraya konuyor birkaç gün bekletiliyor. Ne virüsmüş eşyadan her şeyden geçiyor. Ayakkabıları bile balkona atıyorum hemen. Yer düşüyormuş o yüzden Çinliler tüm yolları falan bile dezenfekte etmişler. Sonra aldıklarınızı bir güzel yıkayıp temizleyip öyle kaldırıyorsunuz. Epey yorucu bir iş. İyi ki haftada bir.
      Dahası eve alışmaya başladık, yalnızlık, rahatlık olmaya başladı. Bu işin sonunda antisosyal insanlar mı olacağız bilemiyorum. Aylar sonra dışarıya çıkmak, alışmak kolay olacak mı? Korkularımızı nasıl yeneceğiz? Tabii ayrıca alınan kilolar, kendini bırakmış haller ne olacak? Saçlarımın dipleri çıktı. Dışarı çıkarken hazırlanmayı unutmaya başladım. Bakımsızlık halleri hemen yoluna konulmalı. Ben şahsen kıyafet alışverişini bile unuttum. İhtiyaç da yok ki. Şu dönemde internetten aldığım tek şey kitap. Sanırım alışkanlıklarımız epey değişecek bu dönemde.
      Tabii birde coronanın iç dünyamıza, bilinçaltımıza ve yaşamlarımıza bire bir yansıması olacak. Bu çocuklarda nasıl izler bırakacak, bunu ancak yıllar sonra görebileceğiz sanırım. Bundan sonraki yazım kendi iç yolculuğum. Koronalı günlerde neler yapıyorum, nasıl bir dönüşüm yaşıyorum. Deneyimlerimi paylaşacağım…
Dualarım bugünlerin dolu tarafını görüp sağlıkla atlatmak. Sağlıkla kalın….

Hiç yorum yok